“Geribildirim” kelimesini duyunca kaçınızın içinden bu cümle geçiyor? Üzerine binlerce saat konuşulan, sayısız araştırmaya konu olan, tekniklerinin mutlaka öğrenilmesi gerektiği konusunda hemfikir olunup öğrenildiğinde sanki sihirli bir değnek dokunmuşçasına bütün iş ve özel hayat ilişkilerinin bir anda tam da istediğimiz kıvama geleceğine inanılan o gizemli eylem, geribildirim😊
Yanlış anlaşılmasın, eğitimlerde sıklıkla tekrar ettiğim gibi geribildirimin gerçekten bir hediye olduğunu düşünenlerdenim. Ama olayın bu kadar basit ve sihirli olmadığını söylemeye çalışıyorum sadece. Öncelikle taraflar açısından bakalım: Birisi verici, diğeri alıcı, yani bir karşılıklılık ilişkisi söz konusu. Ve tarafların ikisi de farklı algı sistemleri, farklı hayat tecrübeleri, farklı inançları olan insanlar. Bu nesnel gerçekliği dikkate almadan bir iletişime girmek akıllıca olmaz. Geribildirim verme niyetiyle başlattığım bir konuşmada, ağzımdan çıkan her kelimenin karşı tarafta bir tehdit algısı yaratma potansiyeli olduğunu bilmeliyim: Yanlış kullandığım bir sözcük “savaş ya da kaç” tepkisi uyandırabilir. Niyetim bu olmadığına göre sözcüklerim yargılar, ders verir, negatif anlamda eleştirir bir içerikte mi, kontrol etmeliyim. Benzer şekilde parmak salladığım her konuşma (bunu metaforik anlamda söylediğimin altını çizmeme izin verin), karşımdaki insanın içindeki öfkeli çocuğun isyan etmesiyle karşılık bulabilir. O noktada ne söylediğimin bir önemi kalmaz, karşımdaki beni zaten duymaz.
Sözcüklerin ve üslubun etkisi kadar, hatta bana sorarsanız daha da önemli bir belirleyiciliğe sahip olan şey, bunu yapmaya ilişkin kendi niyetimdir. Şöyle açıklamaya çalışayım: “Ben bu konuşmayı neden yapıyorum?” sorusunun karşılığında kendime ne cevap veriyorum? “Bana istemediğim şekilde davrandı, şuna haddini bildireyim de görsün”, “Geçen gün herkesin içinde beni eleştirdi, ben bir eleştireyim de bu iş nasıl yapılır bir öğrensin bakalım”, “Bir çuval inciri berbat etti, onun yüzünden hedeflerde geriye düştük, cezasını kesmek lazım” Bunlar tanıdık geliyorsa o konuşmayı yapmayın, koşarak uzaklaşın oradan😊
Gelelim esas meseleye, bence gerçek sihir burada. Önce kısa bir süre şunu düşünmenizi rica ediyorum: Kimin geribildirimini dikkate alıyorsunuz? Hangi insanları can kulağıyla dinliyorsunuz? Cevap basit ama derin: Güvendiğimiz insanları dikkate alırız. Peki düşünelim; ne tür insanlara güveniyoruz? Bizi gerçekten önemsediğine, iyiliğimizi istediğine, farklı bir ajandası olmadan bize yol arkadaşlığı ederek ilerlememize destek olmaya çalıştığına, bizi olduğumuz halimizle değerli gördüğüne inandığımız, yanında hata yapmaktan korkmadığımız insanlara. Bunun en kritik tamamlayıcısı ise tutarlılık. İlişki tutarlılığa ihtiyaç duyar. Bir insanla güvene dayalı bir ilişki kuruyorsanız, bunun süreklilik arz etmesi gerekir. Aylarca eleştirdiğiniz, robotmuş gibi davrandığınız, bütünsel sağlığı ya da kariyer yolculuğundaki ihtiyaçları ile ilgilenmediğiniz, zor zamanlarında yanında olmadığınız, değerlerini fark etmediğiniz ya da farkında olsanız bile önemsemediğiniz bir insana, dünyanın en nazik cümleleriyle, kitabına en uygun şekilde geribildirim verseniz ne olur? Bu tanıma uyan biri size “senin iyiliğin için söylüyorum”la başlayan bir konuşma başlatsa sizin açınızdan ne kadar inandırıcı olur? Siz söylenenleri dinlemeye ne kadar hazır ve alıcı olursunuz? Çok kibar ifade edildiği ve somut verilere dayandığı için “evet söylediklerinde haklı” der misiniz mesela? %100 haklı olduğunuz bir konuşmada, öncesinde tesis edilmiş ve o güne kadar yukarda anlattığım dinamiklerle gelmiş bir ilişkide karşınızdaki size neden hak versin?
Örnekleri uzatmak mümkün ama meseleyi anlatabildim sanırım: Her şey kendimizden başlıyor. Karşımızdakiyle samimi ve gerçek bir ilişki kurmaya, bu ilişkide iyi niyetle, karşımızdakinin gerçekten iyi olmasına hizmet edecek biçimde davranmaya niyet etmeliyiz. Yani önce kendimize “ilişkilerimde nasıl biri olursam, söylediklerim dikkate alınır?” sorusunu sormalıyız. İnsan canlısının hata yapabilir olduğunu, kendimizden başlayarak kabul etmeliyiz, hata yapma izni vermeliyiz kendimize. Kabulümüz bu olduğunda, kendimizin de başkalarının da hatalarına dışardan ve çözüm odaklı bakabiliriz.
Amacımızı kontrol etmeliyiz: Ben bu konuşmayı neden yapacağım? Söylediklerimin neye hizmet etmesini umuyorum? Karşımızdakinin potansiyelini daha da ortaya çıkarmasını, ortak akılla bir çözüm aramayı hedefliyor olmalıyız. İyi dinlemek, söylenmeyenleri duymak, odağımızı kişinin bütününde tutmak, kendi fikir ve sanrılarımıza âşık olmadan somut gerçeklere dışardan bakmak ve ihtiyacı ortaya koyarak birlikte çözüm aramak, bir ortaklık hissi yaratmak ve elbette bunu sürekli yapmakla güven kazanmamız mümkün olabilir. Aksi halde bir sorun yaşandığında, hedefler tutmadığında, sizin dışınızdaki iki kişi arasındaki çatışma krize dönmeye yüz tuttuğunda müdahale niteliğinde bir konuşma yapıyorsanız, yüksek olasılıkla karşınızdaki kişide istediğiniz etkiyi yaratmıyorsunuz ve bu konuşmayla hayal ettiğiniz sonucu alamayacaksınız.
26.10.2025
Zerrin Aytar
Profesyonel Koç, Eğitmen
The Coaching Company