G(oal)R(eality)O(ptions)W(ill) MODELİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

G(oal)R(eality)O(ptions)W(ill) MODELİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Bu yazıda Zerrin Aytar, koçluk dünyasının en yaygın kullanılan yaklaşımlarından biri olan GROW (Goal–Reality–Options–Will) Modelini kişisel deneyimleri üzerinden ele alıyor. Hedef kavramına yüklediğimiz anlamın, niyetin gücünün ve belirsizlikle ilerleyebilmenin neden bu kadar kritik olduğunu sorgulayan bu metin; koçluğun bireyin düşünme biçimini nasıl dönüştürdüğüne dair güçlü bir perspektif sunuyor.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Uzun yıllar kurumsal hayatta tipik bir beyaz yakalı olarak bana ve ekibime özgülenen hedefleri yakalamakla meşguldüm. Hatta vizyonumuza hizmet ettiğini düşündüğüm ilave hedefleri düşünmek, yapılandırmak, önermekle…Çok düşünecek bir şey yoktu, sonuç odaklı bakmak ve yoldan sapmadan ilerlemekti önemli olan.
İlk soru işaretleri “beyaz yakalı ve anne” olduğumda belirmeye başladı. Bu yeni kimlik hayata bakışımı farklılaştırmıştı. Ve bir konuda zihnine düşünceler üşüşen herkes bilir ki bir kez düşünmeye başladıysan artık duramazsın😊
O dönemde bu kimlik çatışmasını yönetebilmekti tek ihtiyacım. Koçlukla o sıralarda tanıştım. Kendime gerçekten bakmak, anlamak, neleri farklı yapmaya başlamam gerektiğini fark edebilmek dönüştürücü oldu. Kendi deneyimimden belki de en net öğrendiğim şey “niyet” unsurunun ne kadar belirleyici olduğu. Çünkü sadece “gerçekten niyet ettiğinde” derinlere dalabilmek ve farklı çözümler bulabilmek mümkün.
Bir yandan da “denge” insanı olduğumdan, diğer uca savrulmak değil, iki kimliği optimumda dengeleyebilmekti benim için esas olan, gerçeklikten kopmadan. O sıralarda okudum Performans İçin Koçluk başlıklı şahane kitabı. Yapılandırılmış düşünceyi pek seven zihnim için çok uygun bir kaynaktı.
“Hedef” kelimesinin çağrışımları kişiden kişiye değişebilir, bazılarımızda çok negatif bir izdüşümü bile olabilir. Bende öyle idi mesela😊 Hedef koymaktan yorgun düşmüş hissediyordum kendimi. Ama kelimeye bakışımı değiştirdiğimde başka bir şey oldu: Yola çıkmak ve yol almak kolaylaştı sanki. Çok basit bir cümleyle değiştirdim bu kelimeyi: “Ben ne istiyorum?” Önce “hedefi belirle” diyor model, yani “ne istediğini netlikle tanımla.” Bunu yapmaya o kadar alışık değiliz ki paralize oluyoruz daha ilk adımda. Çünkü ya birisi bize ne yapmamız gerektiğini söylemiş hep ya da ne istemediğimizi biliyoruz. Ya da belki “ne istemenin doğru olduğunu”.
Hedefi belirlemek konusunda olmazsa olmazlar var: Mesela bu gerçekten bana ait bir hedef mi, eforumu, zamanımı buna harcamaya, gerekirse bedelini ödemeye hazır mıyım? Hedefim ne kadar net ve tanımlı? Ne kadarını gerçekleştirmek benim kontrolümde? Ve elbette hedefe ulaşmanın benim zihnimdeki ve kalbimdeki karşılığı ne, beni nasıl besleyecek bu hedefi gerçekleştirmek?
İkinci aşamada “gerçekliğine bak” diyor model. Gitmek istediğin yere doğru uzanan yolda mevcutta neler var elinde? Kaynaklar neler, engeller neler? Tam da bu noktada içinden bir ses “icat çıkarma” demeye başlamıyor mu sahiden? “İyiyiz burda, işleri daha da karmaşıklaştırmayalım, belirsizliğe adım atmanın bize ne faydası var?” demiyor mu o tanıdık ses? Önce o sesi kısabilmekle başlıyor yolculuk bence, “belirsizliğe rağmen” devam edebilmekle.
Üçüncü aşamada belki de çoğumuzu fazlasıyla zorlayan bir sorunun cevabını aramak gerekiyor modele göre: “Gitmek istediğin yere doğru hangi seçimleri yapabilirsin, seçeneklerin neler?” Zihnimizi dışardan bakma konusunda bilinçli bir biçimde eğitmediğimiz taktirde bu soru da çok zorlayıcı: Seçenekler derken? İki seçeneği kesin buluyoruz, belki üçüncüyü de. Ama ya limitsiz düşünebilsek? Ya tasarlamadığımız seçeneklere de açık olsak bir çocuk merakıyla? Neler mümkün olabilir o zaman? Bütün seçeneklerin içinden “içimize en çok sineni” seçerek ilerlemek bir güven ve kendinden emin olma duygusu yaratmaz mı en çok da?
Son olarak “irade” diyor model, seçimini yaptın madem, koy bakalım gerekli iradeyi de ortaya. Bu bazen kolay olmuyor elbette😊 Mantıklı mantıklı konuşup dururken birden arkana bakmadan kaçasın gelmiyor mu? Aman ne uğraşacağım şimdi demek? Yapacağım tamam da yolda kalmayı nasıl başaracağım? İnancın sınanacak elbette, model gül bahçesi vadetmiyor, hiçbir modelin böyle bir gücü yok. Sadece düşünme biçimine kapsamlı bir çerçeve sunuyor, yolu alacak olan da sensin yolda kalacak olan da. Bir bak bakalım bu hedef seni en başta neden heyecanlandırmıştı? O heyecanı ayakta tutacak olan “senin için” ne? Bu biricik nedeni bulduğunda yolda kalman da mümkün oluyor aslında. Ne demiş üstad? “Bir nedeni olan her nasıla katlanır.”
En güzeli de bu bakış açısını bir şablon gibi her yerde kullanabiliyor olman. Kariyer hayatında, ebeveynliğinde, ilişkilerinde. Kolaylaştırıcı ve sistematik. Bu noktada yine kendi deneyimimden hareketle şunları söyleyerek bitireyim: Önerilen düşünce sistematiğini alıp kendi kendine düşüneceksen, bunu oturup yazarak çizerek yap, yazdıklarını demle, bir daha dön bak, yine yaz çiz boz, içinden “evet bu işte” diyene kadar uğraş derim. Ben bu süreci deneyimli bir koç eşliğinde yaşama şansına sahip biri olarak bir başkasının sana yargısızca ayna tutmasının kıymetinin ve lezzetinin çok başka olduğunu ve sonuçları çok farklılaştırdığını da rahatlıkla söyleyebilirim.
Şimdi bir bak bakalım: Niyetin ne? Derinlere dalmaya ve kendin için yeni yollar bulmaya hazır mısın?

Zerrin Aytar
Profesyonel Koç, ACC, Takım Koçu, Eğitmen
04.05.2025

 

 

Liderlerin gelişimi, kurumların geleceğini şekillendirir. The Coaching Company olarak, yöneticilerin potansiyelini açığa çıkaran Üst Düzey Yönetici Koçluğu süreçleriyle liderliğin derinliğine odaklanıyoruz. Güçlü bir liderliğin temelinde yer alan etkili geri bildirim kültürünü kurumlara kazandırırken, Takım Koçluğu yaklaşımımızla ekiplerin performansını ve uyumunu artırıyoruz. Kurumlara özel olarak tasarlanmış Liderlik Gelişim Programı ve kişisel eğitim programları ile de hem kurum hem birey düzeyinde sürdürülebilir bir gelişim yolculuğu yaratıyoruz.