ENG

Konuk Yazar; Nazlı Malhan Genç

Konuk Yazar; Nazlı Malhan Genç
Bazen farkında bile olmadığımız duygu ve düşüncelerimiz, hayatımızdaki davranış biçimimizi belirler. Çoğu zaman yaptığımız bir şeyi neden yaptığımızı veya gösterdiğimiz bir tepkiyi neden gösterdiğimizi bile bilemeyiz. Ondan sonra da bunun bedelini, yaşanan olumsuzlukların arkasını toplamaya çalışarak öderiz. Şu meşhur duygu, düşünce, davranış üçlüsü her zaman birbirlerine kenetlenmiş, açığımızı yakalamaya çalışır gibi tetiktedirler.
Duygu, düşünce ve davranışlarımız bir bütün halinde, birbirlerini etkilerler. Olumsuz bir duygu içerisindeyken, düşüncelerimiz olumsuzlaşır, bu da olaylar karşında yapıcı davranışlar geliştirmemize engel olur. Örneğin “bu müşteriye satış yapmam imkansız” gibi olumsuz bir düşünce, daha işin başında motivasyonumuzu düşürecek, satışın gerçekleşmesi için atmamız gereken adımları atma gücümüzü elimizden alacak ve büyük ihtimalle iş başarısızlıkla sonuçlanacaktır. Bunun yerine, başarıya ulaşmak için alternatif düşünceler üretmek, durumu daha somut ve nesnel değerlendirmek gerekmektedir. Örneğin, bana bu müşteriye satış yapmanın imkansız olduğunu düşündüren şey nedir? Bu satışın gerçekleşmesi için daha farklı ne yapabilirim? Yani yine işin-konunun bizim elimizde olan kısımları için “ben ne yapabilirim?” bilincini konuşturmak gerekecektir.
Maalesef olumsuz duygular içerisinde olduğumuzda somut ve nesnel değerlendirme yapamayabiliyoruz. “Bu müşteri zaten almaz, boşuna teklif hazırlıyorum”. İşte bu tarz durumlarda durumu değerlendirmemize yardımcı olabilecek sorular içinde bulunduğumuz duyguyu, bu duygunun yarattığı düşünceleri ve buna bağlı gelişen/gelişecek davranışları fark etmemize yarayacaktır. Sakin olup, durumu anlamaya çalışarak, motivasyonumuzu kaybetmeden sonraki adımlarımızı planlamak bizi her anlamda güçlü kılacaktır.
Kısacası, düşüncelerimiz değişirse, duygu ve davranışlarımızda, olaylara karşı verdiğimiz tepkilerde değişebiliyor. Duygularımız değişirse, düşünce ve davranışlarımızda değişebiliyor. Unutmayalım, üçü birbirine bağlı ama temelde üçü de akıldan ve kalben bize bağlı. 
Sanki kendimizi anlıyor muşuz gibi birde üstüne üstlük karşımızdakilere sürekli akıl verir dururuz, eleştiririz, onlar ile ilgili en doğru şeyleri biz biliriz. Hatta bazen onlara soru bile sormayız çünkü onların vereceği yanıtları da onlardan daha iyi biz biliyoruzdur. Onların duygu ve düşüncelerine o kadar hakimizdir ki davranışlarını biz yönlendirmek isteriz. O acaba ne kadar kendinin farkındaki, birde bizim yönlendirmemizle iş yapmaya koyulsun. Biz kendi sorularımızın yanıtlarını biliyor muyuz ki, bir de karşımızdakinin yerine geçmeye çalışıyoruz. Kendimizi bildik diyelim, yaşanan yeni olaylara, yeni tecrübelere bağlı herşey yeniden şekillenebiliyor. Kendi iç dünyamızı yakalamak zorken, bir de karşımızdakininki avcumuz içindeymiş gibi davranmak niye? 
Maalesef, durum bazen bu kadar vahim. İletişim kurmak adı altında, kendi duygu, düşünce ve önyargılarımız ile kendimizi değil çoğu zaman şu meşhur egomuzu konuşturmaktan öteye gidemeyebiliyoruz.
Bunu hem konuşarak, hem artık teknolojinin-sosyal medyanında iyice aktif kullanılmasıyla birlikte yazarak yapıyoruz. En basit örneklerden biri, sosyal medyada paylaştığınız bir fotoğraftaki andaki duygu, düşünce ve davranışı bizzat siz yaşamış olsanız da, karşı taraftan öyle bir yorum alıyorsunuz ki, neredeyse kendinizden şüphe edeceksiniz... Çünkü, o da kendi duygularına, mantığına göre fotoğrafınızı görüyor ve kendince anlamlandırıyor. Daha bir kare fotoğraftan 10 çeşit bakış açısıyla inanamayacağınız tepkilere, konuşmalara, yazılara muhattap oluyorsunuz ki, sizi çok iyi tanıdığını düşündüğünüz insanlar bunu yapanlar. Yorumlar ve niyet iyi olsa da, problem zaten iyi veya kötü olması değil, karşınızdaki insanın o anınızı nasıl anladığı, anlamlandırdığı... e ozaman?

Nazlı Malhan Genç



© 2016 The Coaching Company  design by GZYSRGL developed by Netkolog

icf bireysel koçluk